Bir spor kulübü düşünün. Bütün branşlarda ülkesinde de uluslararası düzeyde de zirve mücadelesi veriyor. Bazılarında sponsorlar ciddi bir destek verirken, bazılarını kulüp kendisi yönetiyor. Hepsinde de başarı geliyor. Ama futbol hariç.
Basketbol, Voleybol, Yüzme, Masa Tenisi, Yelken, Kürek, Atletizm ve Boks dallarında, hatta çoğunda kızlı erkekli gelen başarılar ortada. Hani şakayla karışık Yönetim Kurulu futbol şubesinin kapatılmasına karar verse Fenerbahçe bir anda dünyanın en büyük ve en başarılı kulüplerinden biri olacak.
Her branşta bir yandan iyi sporcular yetiştirilmeye çalışılırken, bir yandan da önemli sporcu ve antrenörlerle takım takviye edilip bu sistem tüm branşlarda başarıya ulaşırken futbol da neden beklenen başarı bir türlü gelmiyor.
Bazı yorumcular bunun futbolun yapısının farklılığından kaynaklandığını, futbolda başarının bu kadar kolay gelmeyeceğini söylüyorlar. Futbolun diğer sporlardan farklı yönünü kabul etmekle beraber bu görüşün de çok tutarlı olmadığını belirtelim.
Basketbol, voleybol gibi sporlarda ciddi güç farkı olan iki takım arasında sürpriz sonuçlara rastlamak çok nadir görülebilen bir durum. Futbol da ise güçsüzün her zaman sürpriz yapma şansı olabilir. Bu durumla maç bazında karşılaşılmakla beraber sezon geneline bakıldığında tüm turnuvalarda güçlü olduğu kabul edilen takımlar istediği başarıyı yakalıyorlar. Bakın İspanyol, İngiliz, İtalyan liglerine, bakın Şampiyonlar Ligine, zirvede genellikle en güçlü olduğu bilinen kulüpler yer alıyor. Milli takımlar bazında da durumun farklı olmadığı görülüyor.
Bu durumda da sistemin önemi öne çıkıyor. Kendi yapısına uygun sistemi kuran, bunu alt yapılara taşıyan ve her sene sadece birkaç oyuncu takviyesi ile başarısını sürekli yükselten örneklerin de çok olduğunu görüyoruz.
Bizim Süper Ligimize baktığımız zaman, şampiyonlukların genelde 80 ila 90 arasındaki puanlarla üç büyüklerin tekelinde olduğunu biliyoruz. Bu takımlarımızın kötü yönetildiği son birkaç sezonda, doğal olarak şampiyonluk bareminin 70 puan civarına düştüğü ve bu nedenle Anadolu takımları denilen Sivasspor, Bursaspor veya Kayserispor gibi kulüplerin puan cetvelinin en tepesinde yer buldukları da açıkça gözlemleniyor. Yine Trabzonspor, Sivasspor ve Bursaspor’un Avrupa’da aldığı sonuçlara baktığımızda olayın bir Anadolu devriminden çok üç büyüklerin büyük düşüşünden kaynaklandığı ortaya çıkıyor.
Tekrar Fenerbahçe’ye dönecek olursak, Fenerbahçe’nin birkaç sezondur topla çok oynamanın dışında rakip takımları korkutacak ekstrem bir özellik taşımadığı açıkça ortaya çıkıyor. Ne agresif bir oyunla rakip takım sahasına kara bir bulut gibi çökme, ne pres ne de topla çabuk oynama gibi özelliklerden eser var. Ne kanatlar üst seviye de çalışıyor, ne de yardımlaşma istenilen anlamda yapılabiliyor. Rakip takıma fiziksel baskı uygulanamayınca da takım savunması kolaylıkla açıklar verip anında çökebiliyor.
Bu süreçte bir yandan da sürekli bir teknik kadro değişimi ve profesyonellik anlayışı yüksek olmayan oyuncularla yapılan takviyeler elbette ki sorunu çözmekten çok büyütmeye yarıyor.
Kendi sahasında seyircinin baskısı ve daha istekli oyunla gelen süslü galibiyetlerin deplasmanlarda yanından bile geçilemiyor. Kağıt üzerinde gerçekten iyi futbolculardan kurulu bu takımın birbirine uyum sağlayamadığı gibi bazı parçaların da yapbozu (puzzle) tamamlayamadığı çok net.
Peki o halde ne yapılmalı?
İlk önce bu kırılgan takımla ve geçen sezonun büyük travmasının taze duran izleriyle, çabucak kaybedilen Şampiyonlar Ligi, Uefa Avrupa Ligi ve Ziraat Türkiye Kupasından sonra bu sezon Süper Lig şampiyonluğunun da gelmeyeceği bilinmeli ve üstüne bir bardak soğuk su içilmeli. Bu kadrodan birbirinden müthiş, birbirinden profesyonel süper adamlar çıkmayacağı ve bu takımın deplasman kralı olamayacağı gibi büyük maçların ezici gücü olması da beklenemeyeceği net olduğuna göre yapılması gereken iş derhal kalıcı bir sistem oluşturmak ve adım adım bu yolda ilerleyebilmek olmalı. Olan olmuş artık ağlamanın bir gereği yok. Aksine önümüzdeki on yıllara damga vuracak sistemin temeli hemen atılmalı.
Dünyada ki örneklere bakarak, Türkiye ve Fenerbahçe’nin özellikleri ve yapısı da göz önüne alınarak nasıl bir sistem kurulması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi de ayrı bir yazı ile anlatmaya çalışacağız.
Dünyada ki örneklere bakarak, Türkiye ve Fenerbahçe’nin özellikleri ve yapısı da göz önüne alınarak nasıl bir sistem kurulması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi de ayrı bir yazı ile anlatmaya çalışacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder